Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
d
dad: 1.yakınma anlatan, vah, eyvah anlamında bir ünlem. 2. ey, hey anlamında bir ünlem.
dağ salı: dağ düzlüğü, dağ eteği.
dağ: kızgın demirle vurulan özlük belirtici damga, işaret, nişan.
dağdağa: çekişme, anlaşmazlık.
dağlanmak: 1 .kızgın demirle damgalanmak. 2. yanmak. 3.sağaltma amacıyla vücudun yaralı ve sayrılıklı bölümlerinin kızgın demirle yakılması.
dağlı: damgalı.
daha: bundan sonra.
daim: sürekli, her an, daima.
dal: omuz, omuz başı.
dalam: dalayım
dalda: gölge.
daldalanmak: gölgelenmek.
daldalık: gölgelik.
dalgerdan: 1.güzel göğüs. 2.vücudun omuzla birlikte göğüsten yukarı bölümü, büst. dalıptır: dalmıştır, dalıyor.
dallanmak: salınmak, sallanmak.
daluptur: dalmıştır, dalıyor
dam: tuzak.
dane: tane, tohum, çekirdek.
dane-i kısmet: kısmet tohumu.
danışmak: konuşmak.
danıştırmak: konuşturmak.
dankilom: rum kadın ismi.
dar çekmek: idam edilmek.
dar gün: kara gün; sıkıntılı, zor, bunalımlı an.
dar ı: sıkıntı, bunalım .
dar ıı: darağacı, ölüm hükümlülerini asmak için kurulan -kullanılan- sehpa.
dar: ev, yer, dar ağacı.
dara çekilmek: dağarcında idam edilmek, asılarak idam edilmek.
dara çekmek: darağacında idam etmek.
dara düşmek: sıkıntıya düşmek, zorda kalmak, bunalmak.
daranmak: taranmak.
dar-ı mansur: hallac-ı mansur'un idamı.
darılıpsan: darılmışsın.
darıyıp: taramış.
dartmak: tartmak.
daş: taş.
daylak: tüylü devenin erkeği.
de ki: sanki, tut ki.
değer: dokunur.
değilem: değilim
değilem: değilim.
değişke: varyant.
dehr: dünya, zaman, devir.
dehr-i zulmet: zulüm devri.
dem etmek: sazla çalıp, söylemek.
dem: soluk, nefes, ses.
deman: (damen) etek.
demek: söylemek.
demi devran: dünya demi. (devir zamanı)
demkeş: devamlı öten bir güvercin cinsi, şarap içen
der: der, söyler
dercetmek: toplamak.
derde çatmak: derde düşmek.
derdimend: (derdmend) tasalı, kaygılı, dertli.
dergah: tekke.
derilmek: toplamak.
deriptir: toplamıştır.
dermek: toplamak.
dertli emrah: ercişli emrah.
derun: iç taraf, dahil, kalp.
dest: el.
deste: demet; sıra.
devran: dünya, zaman.
devr-i cihan: dönen dünya.
devşirmek: toplamak, toparlamak.
deyer: der ki, söyler ki.
deyişmek: karşılıklı şiir söylemek.
dırığ: esirgemek.
di: söyle.
didar: yüz, çehre.
didarın kıyamete kalması: sevgiliyle kavuşmanın, sevgiliye kavuşmanın kıyamete kalması.
dide seli: gözyaşı.
dide: göz.
dilber: güzel.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
dildar: sevgilisinin gönlünü çelmiş.
dil-inen: dil ile [dilinen=diliyle ]
dimek: demek, söylemek
din uğrusu: din hırsızı.
dinnemek: dinlemek.
dinnemez: dinlemez.
dir: derlemek, toplamak, bir araya getirmek.
diskinmek: korkudan sıçramak: uykudan sıçrayarak uyanmak.
diş: düş, rüya.
divana: divane.
diyek: diyelim, söyleyelim.
diyeller: derler, söylerler.
diyer: der, söyler.
diyiş: deyiş, şiir.
dodağ [dodah]: dudak.
dodağınnan: dudağından.
doğancı: erciş'in altındede (zilan) bölgesindeki eski bir yerleşim alanı.
dolama: çuha giysi, kat kat giysi.
dolu: 1.içki. 2.halk inancında pir'in , üçler'in, erenler'in-hakk katından aşıklık verilenlere sunduğu kutsal içkiyle dolu kadeh, kase.
donburcuh-dunburcuh: tomurcuk.
doru: bir at tonu. [gövdesi kızıl, yelesi ve (çoğunlukla) ayakları kara olan at.]
dost: 1. tanrı. 2. sevgili
dostlar dostu: zor durumda kalana yardım edici hızır.
doymiyi: doymuyor.
döndi: döndü.
dönmenik: dönmeyiz.
dört iklim: dört yön; doğu, batı, güney, kuzey yönlerindeki ülkeler.
dört kitap: büyük dinlerce kutsal sayılan dört din kitabı. kur'an, incil, tevrat, zebur .
dört köşe: dört yön. doğu, batı, kuzey, güney yönleri, bu yönlerdeki ülkeler, yerler.
döş: etek.
döşek: yatak, minder.
döşürmek: devşirmek, toplamak.
dözmek: katlanmak, dayanmak.
dudu: (tuti) dudu kuşu, papağan.
dudu: papağan türünden, taklit yapan bir kuş.
duman: bulut, sis.
duram: durayım.
durasan: durasın.
durasız: durasınız.
durmuşam: durmuşum.
durmuyi: durmuyor.
durna: turna.
durupsan: durmuşsun, duruyorsun, durmuşsan, duruyorsan.
dutar: tutar.
dübeş: tavla oyununda zarların iki beşi göstermesi.
dübür: iki yaşındaki erkek keçi.
dügü: pirinç.
dühan: tütün, duman. kur'an-ı kerim'in 44. suresinin adı.
dülbent: yazma.
dür eyle: uzak dur.
dür: inci.
dür: uzak, doğmak, bölüm. ilahi rahmetten kısmen veya tamamen yoksun olma
düş: rüya.
düşdi: başladı, koyuldu.
düşeliden: düştüğünden beri, düştüğü an.
düşem: düşeyim.
düşersiz: düşersiniz.
düşgüni: düşkünü.
düşim: düşeyim.
düşmek: inmek.
düşüpsen: düşmüşsün, düştün.
düşüptür : düşüyor, düşmededir.
düz: kır, ova, çöl.
düzmek: dizmek, sıralamak, süslemek.
düzülür: dizilir, sıralanır.
Tarih: 2016-03-02 01:55:41 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Türküler sözlük - d Nedir
dad: 1.yakınma anlatan, vah, eyvah anlamında bir ünlem. 2. ey, hey anlamında bir ünlem.
dağ salı: dağ düzlüğü, dağ eteği.
dağ: kızgın demirle vurulan özlük belirtici damga, işaret, nişan.
dağdağa: çekişme, anlaşmazlık.
dağlanmak: 1 .kızgın demirle damgalanmak. 2. yanmak. 3.sağaltma amacıyla vücudun yaralı ve sayrılıklı bölümlerinin kızgın demirle yakılması.
dağlı: damgalı.
daha: bundan sonra.
daim: sürekli, her an, daima.
dal: omuz, omuz başı.
dalam: dalayım
dalda: gölge.
daldalanmak: gölgelenmek.
daldalık: gölgelik.
dalgerdan: 1.güzel göğüs. 2.vücudun omuzla birlikte göğüsten yukarı bölümü, büst. dalıptır: dalmıştır, dalıyor.
dallanmak: salınmak, sallanmak.
daluptur: dalmıştır, dalıyor
dam: tuzak.
dane: tane, tohum, çekirdek.
dane-i kısmet: kısmet tohumu.
danışmak: konuşmak.
danıştırmak: konuşturmak.
dankilom: rum kadın ismi.
dar çekmek: idam edilmek.
dar gün: kara gün; sıkıntılı, zor, bunalımlı an.
dar ı: sıkıntı, bunalım .
dar ıı: darağacı, ölüm hükümlülerini asmak için kurulan -kullanılan- sehpa.
dar: ev, yer, dar ağacı.
dara çekilmek: dağarcında idam edilmek, asılarak idam edilmek.
dara çekmek: darağacında idam etmek.
dara düşmek: sıkıntıya düşmek, zorda kalmak, bunalmak.
daranmak: taranmak.
dar-ı mansur: hallac-ı mansur'un idamı.
darılıpsan: darılmışsın.
darıyıp: taramış.
dartmak: tartmak.
daş: taş.
daylak: tüylü devenin erkeği.
de ki: sanki, tut ki.
değer: dokunur.
değilem: değilim
değilem: değilim.
değişke: varyant.
dehr: dünya, zaman, devir.
dehr-i zulmet: zulüm devri.
dem etmek: sazla çalıp, söylemek.
dem: soluk, nefes, ses.
deman: (damen) etek.
demek: söylemek.
demi devran: dünya demi. (devir zamanı)
demkeş: devamlı öten bir güvercin cinsi, şarap içen
der: der, söyler
dercetmek: toplamak.
derde çatmak: derde düşmek.
derdimend: (derdmend) tasalı, kaygılı, dertli.
dergah: tekke.
derilmek: toplamak.
deriptir: toplamıştır.
dermek: toplamak.
dertli emrah: ercişli emrah.
derun: iç taraf, dahil, kalp.
dest: el.
deste: demet; sıra.
devran: dünya, zaman.
devr-i cihan: dönen dünya.
devşirmek: toplamak, toparlamak.
deyer: der ki, söyler ki.
deyişmek: karşılıklı şiir söylemek.
dırığ: esirgemek.
di: söyle.
didar: yüz, çehre.
didarın kıyamete kalması: sevgiliyle kavuşmanın, sevgiliye kavuşmanın kıyamete kalması.
dide seli: gözyaşı.
dide: göz.
dilber: güzel.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
dildar: sevgilisinin gönlünü çelmiş.
dil-inen: dil ile [dilinen=diliyle ]
dimek: demek, söylemek
din uğrusu: din hırsızı.
dinnemek: dinlemek.
dinnemez: dinlemez.
dir: derlemek, toplamak, bir araya getirmek.
diskinmek: korkudan sıçramak: uykudan sıçrayarak uyanmak.
diş: düş, rüya.
divana: divane.
diyek: diyelim, söyleyelim.
diyeller: derler, söylerler.
diyer: der, söyler.
diyiş: deyiş, şiir.
dodağ [dodah]: dudak.
dodağınnan: dudağından.
doğancı: erciş'in altındede (zilan) bölgesindeki eski bir yerleşim alanı.
dolama: çuha giysi, kat kat giysi.
dolu: 1.içki. 2.halk inancında pir'in , üçler'in, erenler'in-hakk katından aşıklık verilenlere sunduğu kutsal içkiyle dolu kadeh, kase.
donburcuh-dunburcuh: tomurcuk.
doru: bir at tonu. [gövdesi kızıl, yelesi ve (çoğunlukla) ayakları kara olan at.]
dost: 1. tanrı. 2. sevgili
dostlar dostu: zor durumda kalana yardım edici hızır.
doymiyi: doymuyor.
döndi: döndü.
dönmenik: dönmeyiz.
dört iklim: dört yön; doğu, batı, güney, kuzey yönlerindeki ülkeler.
dört kitap: büyük dinlerce kutsal sayılan dört din kitabı. kur'an, incil, tevrat, zebur .
dört köşe: dört yön. doğu, batı, kuzey, güney yönleri, bu yönlerdeki ülkeler, yerler.
döş: etek.
döşek: yatak, minder.
döşürmek: devşirmek, toplamak.
dözmek: katlanmak, dayanmak.
dudu: (tuti) dudu kuşu, papağan.
dudu: papağan türünden, taklit yapan bir kuş.
duman: bulut, sis.
duram: durayım.
durasan: durasın.
durasız: durasınız.
durmuşam: durmuşum.
durmuyi: durmuyor.
durna: turna.
durupsan: durmuşsun, duruyorsun, durmuşsan, duruyorsan.
dutar: tutar.
dübeş: tavla oyununda zarların iki beşi göstermesi.
dübür: iki yaşındaki erkek keçi.
dügü: pirinç.
dühan: tütün, duman. kur'an-ı kerim'in 44. suresinin adı.
dülbent: yazma.
dür eyle: uzak dur.
dür: inci.
dür: uzak, doğmak, bölüm. ilahi rahmetten kısmen veya tamamen yoksun olma
düş: rüya.
düşdi: başladı, koyuldu.
düşeliden: düştüğünden beri, düştüğü an.
düşem: düşeyim.
düşersiz: düşersiniz.
düşgüni: düşkünü.
düşim: düşeyim.
düşmek: inmek.
düşüpsen: düşmüşsün, düştün.
düşüptür : düşüyor, düşmededir.
düz: kır, ova, çöl.
düzmek: dizmek, sıralamak, süslemek.
düzülür: dizilir, sıralanır.
Tarih: 2016-03-02 01:55:41 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx